Lizbon’da gezebileceğiniz müzelerden birinin bizim yaşadığımız topraklara uzanan bir hikayesi var. Gulbenkeim müzesi Lizbon’da büyük bir parkın içinde biraz komünist ülke mimarisini anımsatan bir bina içinde yayılmış ağırlıklı antik dönem eserlere yer veren, oditoryumu, kütüphanesi, konferans merkezi ile minik ve kompakt bir kültür alanı.
Antik dönem Yunan ve Roma eserleri, devamında yakın doğu- Mısır, Mezopotamya, Ermeni ve İslam sanatı örnekleri, daha sonra Avrupa, Rönesans döneminden eserler, neredeyse 1000’den fazla parça sergilenmekte. Sovyet döneminde satılan Hermitage müzesine ait tablolar da koleksiyonun parçası.
Sergilenen koleksiyon işadamı Calauste Gulbenkein’a ait- bahçesinde bir heykeli de bulunmakta. Hikayenin ilginç tarafı burada; çünkü Gulbenkyan Üsküdar doğumlu Ermeni asıllı bir Osmanlı vatandaşı idi, ailesinin kökleri - ki bu kısmının Van veya Kapadokya bölgesi olduğu konusunda şüpheli olduğu söyleniyor- Anadolu’da Kayseri’den İstanbul’a göçtü, Kadıköy’de okudu, Fransa’da kaldıktan sonra İngiltere’de jeoloji mühendisliği eğitimi aldı. Daha 20 li yaşlarının başlarından ticaret hayatına atıldı, Kafkasya’yı gezdi, Shell şirketinin kuruluşu aşamasında bulundu. Ortadoğu’daki petrol yataklarının Hollanda, ingiltere, Türk ortaklı bir şirket bünyesinde kullanılması esnasında çok etkin bir rolü oldu, kendisine bu şirkette alacağı hisseyi işaret eden ‘bay yüzde beş’ takma ismi verildi. İngiltere vatandaşlığı da alan Gulbenkeim 2. dünya savaşı sırasında Portekiz’e yerleşti ve hayatının son onüç yılını burada geçirdi; bugün mezarı Londra’daki Ermeni mezarlığında bulunmaktadır. Ketumluğuyla tanınan bu işadamı kendisi hakkında çok fazla bilgi vermekten hayatı boyunca imtina etmişse de topladığı koleksiyon hem kendi yaşam öyküsünü, hem de tanıklık ettiği dünya tarihini yansıtmakta.
Fotoğrafta ise Kolombiyalı çağdaş sanatçı Doris Salcedo'nun Plegaria Muda adlı işinden.