Avrupa’nın orta yerinde ezan sesi, börekçiler, nargileciler, meydanda tam ortada bir çeşme, cami avlusunda oturan amcalar, batılı sarışın yüzler sanki oranın yerlileri değil de bizim şehrimize misafir gelmiş turistler gibi yanımızdan geçiyor. Avrupa’nın ortasındayız, ama türk kahvesi de var, köfte de. Ama yine de kendimizi turist gibi hissediyoruz. Saraybosna’da bildiğimiz, bize tanıdık gelen şeyler bulmamamak elde değil.Bu dingin ve zarif Osmanlı mirası şehir son senelerde Türkler tarafından sıkça ziyaret edilir oldu. Biz Saraybosna’dan Kotor Koyu’na uzanan bir yolculuk yaptık. Saraybosna’dan Mostar’a trenle ve oradan Kotor Koyu’na otobüsle Herceg Novi üzerinden Hırvatistan sınırını geçerek varmak mümkün. Saraybosna’da Hotel Europa etrafındaki eski şehiri tanıyoruz önce. şehri ortadan kesen nehir, nehir boyunca uzanan ağaçlar, ve nehrin üzerindeki köprüler çok hoş bir yürüyüş rotası sunuyor. Bir taraftan diğerine yorulmadan adımlıyoruz. Mola verdiğimiz çay bahçelerinden birinde karşımızda Latin Köprüsü. Tarih derslerinden hatırladığımız 1. Dünya Savaşı’nı başlatan o meşhur cinayet: 1914’te bir Sırp milliyetçisinin Avusturya-Macar tahtının varisi Arşedük Franz Ferdinand’ın öldürmesi, işte bu köprünün kuzey ucunda gerçekleşmiş. Saraybosna’da şehrin ortasından geçen yeşil Miljacka nehrinin üzerindeki en eski köprü olan Latin köprüsü şehrin sembollerinden biri. Akşam üzeri minareye tırmanan ve ezan okuyan imamı seyrediyoruz, hoparlorsüz okunan ezan Saraybosna’da ancak bir camii yakınlarındaysanız fark ediliyor.