Santiago’nun belki de en önemli müzesi Hafıza Müzesi; bu müzeyi ziyaretinizi gözlerinizde yaş olmadan tamamlamanız biraz zor. 11 Eylül 1973’te gerçekleşen askeri darbe ve sonrasında olanlar, Şili’nin on yedi sene boyunca askeri dikta ile yönetilmesi, işkenceler, kaybolanlar, dünya basınında yer alan haberler, cunta yıllarını sürgünde geçirenler, tarih tüm çıplaklığı ve objektifliği ile bu müzede size anlatılıyor.
Giriş katında dünyanın birçok ülkesinde askeri darbe, soykırım gibi dönemlerde insan hakları ihlallerini araştırmak üzere kurulan ‘truth comissions’, doğruluk komisyonlarının bir listesi var, hangi sene, hangi ülkede kurulduğu ve ne kadar süre görev yaptığı anlatılıyor. Devamında Şili’nin çeşitli şehirlerinde yaptırılan anıtların fotoğrafları var.
Üst kata çıktığınızda sağınızda yükselen duvarın tamamının askeri dikta döneminde kaybolan insanların fotoğrafları ile kaplı olduğunu göreceksiniz. Karşısına camdan bir oda yapılmış, mumlarla çevrili bu oda fotoğraflara bakıp o insanlar için dua edebileceğiniz bir şekilde konumlandırılmış. Buraya ulaşmadan önce ise birçok ayrı bölümde çok detaylı bilgiler ediniyorsunuz. Giriş katındaki videoda darbe günü çekilen video görüntüleri ile o gün öldürülen başkan Salvador Allende’nin radyodan canlı yayınlanan konuşmasının ses kaydı var. Allende bugün Şili’de sokaklardaki seyyar büfelerde bile sesini duyabileceğiniz, fotoğraflarına her yerde rastlayacağınız, unutulmayan bir lider; kendisinin sesini ‘Ben halkına sadık olan dürüst bir adamım.’ derken duyduğunuzda Şili vatandaşı olmasanız da sizin bile tüylerinizi diken diken ediyor. Müzede birçok yabancı belgeseli seyredebilir, kaybolanların hikayelerini fotoğrafları ile birlikte görüp okuyabilirsiniz.
Tüm ziyaretçilerin ağladığına tanık olduğum bölüm ise işkence görenlerin ama hayatta kalanların seneler sonra anlattıkları hikayelerin videoları olan salon; bir büyük ekran üzerinden birçok küçük ekranda biri başlayan biten, sonra bir diğeri başlayan kısa videolarda bu insanlar, çoğu yer yer ağlayarak, detaylı bir şekilde nerede, nasıl, kimler tarafından işkenceye maruz kaldıklarını anlatıyorlar. Askeri darbe döneminin uzunluğunu dikkate alırsanız başlarda ilkel yöntemlerle yapılan işkenceler sonraları çok daha sistemli bir şekilde devam etmiş. İçlerinden biri ‘en kötüsünün size insan olduğunuzu unutturmaları’ dediğini dinliyorum.
Bir başka bölümde hapishanelerde yatanların yakınlarına yazdıkları mektuplar, el emeği ile yaptıkları minik bez bebekler, yine kendilerinin yaptığı deniz atı minyatürleri (deniz atının bir sembol haline gelmesi gün ışığından yoksun bir ortamda yaşadıkları hücre hayatında ışığı sadece tuvalette yere yansıyan demirlerin arasında bu şekle benzeyen bir halde görmeleri imiş- umudun sembolüydü belki de deniz atı).
En üst katta askeri cunta dönemi sona ermeden yapılan referandum öncesi ‘Hayır’ için oy vermeye çağıran halkın videolarında ve o meşhur ‘No’ şarkısını dinliyorsunuz. Santiago seyahatimin belki de en etkileyeci gezisi…