Etrafını saran dağların ve gölün havasından mıdır, şehri çevreleyen kemerli duvarlardan ve şehrin size içine alan küçücük boyutundan mı, burada Meksika’da geçirdiğim en dingin ve büyülü zamanları yaşadım. Belki de buraya vardığımda artık tamamen hikayenin içine girmiştim, bir haftayı arkada bırakmış, birçok şehrin sokaklarını arşınlamıştım, duyduğum merak yerini yabancı bir yerdeymişim hissinden bulunduğum yeri içselleştirmeye dönüşmüştü; her seyahatin bir noktada ‘böyle sonsuza kadar bir yerden diğerine gidip durabilirim’ hissine dönüşmesi gibi buralarda da pekala kalabilirdim, neden dönüyordum sanki? Akşam batarken kendimizi eski şehre attık, koca bir meydan yine, etrafını sran birbirinden güzel dükkanlar, restoranlar, bir de bu akşam benim doğum günüm, tesadüfe bak… Fotoğrafta Sagrario kilisesinden bir kare… Ve yine bir duvar resmi, bu sefer halka açık bir kütüphanede, eski şehrin sokakları, taşla döşenmiş…