563 senesine ait bir yazı, Paulos Silentarios* Ayasofya’yı ziyaret etmiş ve gördüklerini anlatıyor: “Her şey parlıyor, gözlerinizi çevirdiğiniz her yerde bir başyapıt ile karşılaşıyorsunuz. Bu akşamı anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalır. Sanki bir gece güneşi bu muhteşem kiliseyi aydınlatıyor.” 1600 sene sonra Müzeler Gecesi sayesinde gece yarısına yakın saatlerde Ayasofya’yı gezerken, bu sefer kandil ışıklarıyla aydınlatılmamış olsa da benzer hisler içinde olmak… Müzenin önünden Hipodrom’a kadar uzayan yüzlerce insan çocuksu bir telaş içinde, sanki tarihi bir olaya tanıklık ediyorlar. İçeride ayrı bir telaş, muhabbet, Ayasofya’nın gizemini birbirine anlatanlar, dilek taşına parmağını sokanlar, yerdeki mermer taşlara uzanıp kendi fotoğraflarını çekenler… Ve herkesin kendi küçük dünyasında kendi dertlerini kısacık bir süreliğine de olsa unuttuğu şu akşamda sizin gibi sayısız insanın hayatına tanıklık etmiş bir yer: İsa mozaiklerinden, koruyucu meleklere, Kubbesinde yazan ayetlerden hat levhalara sanki bizim üzerimizde bizi kutsayan başka bir ruh var, kimseye ait olmayan ve aynı anda herkesi koşulsuz kucaklayan bir ruh… *Stéphane Yerasimos, Constantinople