Paris’in Altın Çağı’na yolculuk edebileceğiniz yerlerden biri Montmarte ve çevresi, şehrin tepesine kurulu Sacre Coeur kilisesi ve civarındaki sokaklar.
19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başları Paris birçok sanatçının buluşma noktası olduğu zamanlarda ‘Belle Epoque’ döneminde Montmarte ve çevresi Van Gogh’dan Monet’ye Picasso’dan Modigliani’ye birçok ressamın yaşadığı yerdi. Bateau Lavoir binası Rue Ravignan numara on üçte eski bir piyano fabrikası ressamların atölyelerine dönüşmüştü. Picasso’nun da çalıştığı bu bina ve ressamın Rue de la Gabrielle’deki daha on dokuz yaşındayken Paris’e ilk geldiğinde çalıştığı atölye hala duruyor.
Birinci dünya savaşından sonra bölge terk edildi ve sanatçılar güneydeki Montparnasse semtine yerleşmeye başladılar. Bugün Montmarte ve çevresi oldukça turistik, sakin bir hafta içi saatini seçip sokaklarını dolaşabilirsiniz.
Sacre Coeur kilisesine hem yürüyerek hem de teleferikle çıkmak mümkün. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan Katolik kilise Paris’in ikinci en fazla ziyaret edilen yeri, Roma-Bizans tarzında beyaz travertin taşından yapılmış kilise Paris’in en yüksek noktasına kurulmuş; içine girdiğinizde kubbeyi kaplayan Büyük İsa mozaiği dünyanın en büyük mozaiklerinden.
Montmarte’ı ziyaret ettikten sonra aşağıya doğru yürüdüğünüzde tiyatrolar bölgesine varıyorsunuz. Theatre des Abbesses, Divan du Monde, Theatre de l’Atelier, birbiri ardına sıralanan tiyatrolarda her akşam bir oyuna rastlamak mümkün. Daha aşağıda Strasbourg Caddesi üzerinde sahne sanatları denince akla gelen ilk mekanlardan biri 19. yüzyılın sonlarındaki en meşhur tiyatro La Scala ise yakınlarda 2018 senesinde renove edilerek yeni yüzü ile izleyicilerine kapılarını açtı.