Başkent Madrid’in sembolü haline gelmiş şehrin bu köşesi. Tam ortada neo-klasik tarzda Cibeles Meydanı. Mermer heykeller çeşmelerin hemen arkasında, aslanların çektiği bir araba, bembeyaz heykeller ile sarı turuncu İspanyol bayrakları bir yuvarlak çiziyor şehrin tam ortasına. Meydanı kesen iki ana cadde var: yukarıdan aşağıya dik kesen Alcala caddesi, ve yatay bir şekilde kesen, tüm önemli müzelerin sıralandığı Prado caddesi, daha doğru bir tercümeyle Prado Geçişi. Meydanın bir köşesinde Cibeles Sarayı var, bugün İletişim Sarayı olarak da anılan bu bina postane olarak hizmet vermekte, ayrıca herkese açık bir kültür merkezi, en üst katında şehrin manzarası seyredilmek için sizi bekliyor. Sarayın ön cephesine ‘Göçmenler hoş geldiniz’ afişini görmek güzel. Meydanın yukarı tarafına doğru yürüdüğünüzde ise bir başka önemli cadde Gran Via’nın girişine varacaksınız. Ve tam da girişindeki köşedeki Fransız stilinde yapılmış Metropolis binasını göreceksiniz. Fransız kardeşler Fevrier’ler tarafından tasarlanmış ve İspanyol mimar Esteve tarafından 1910’da tamamlanmış, bir sigorta şirketinin ofisi olarak kullanılmak üzere açılmış. Beyaz cephesi tüm şehre kucak açmış, siyah kubbesinin tepesindeki melekse kanatlanıp uçacakmış gibi duruyor.