İspanyollar Peru’ya, hayalini kurdukları altını bulmaya geldiklerinde umdukları tek şey tek şey birkaç öncü fetihçinin ağızlarından duydukları Biru isimli bir yerin gerçekten varolduğu ve altın bulma ihtimaliydi. Bu topraklara okyanusun kuzey kıyılarından vardılar ve varlığından habersiz oldukları İnka imparatorluğu ile hemen karşılaşmadılar. Çünkü İnkalar kendilerine başkent olarak Cuzco’yu seçmişti; okyanus kıyılarından ulaşılması daha zor iç kesimlere, dağların arasına yerleşmiş koca bir imparatorluktu İnka İmparatorluğu, o dönemde iki kardeşin arasında insanın aklının sınırlarını zorlayacak derecede vahşi bir iç savaş yaşanıyordu: Atahualpa ve Huayna… Lima diye bir şehir yoktu ve okyanus kıyıları çölle sınırlanmış bakir topraklardı. Bundan sonraki 40-50 yıl İnkalar arasındaki iç savaşa, İspanyollar ve İnkalar arasındaki savaşa ve bağımsızlık mücadelesine, daha sonra İspanyolların kendi aralarındaki iç savaşa sahne oldu: herkes birbirini öldürdü, zenginliğin eşitsizce paylaşıldı. İnkalar artık tamamen tehdit olmaktan çıktığında İspanyollar belki de bu torakların geçmişinden kesin olarak kopmak için kendi başkentlerini inşa ettiler, işte Lima, Pasifik okyanusu kıyısında falezlerin üzerinde yükselen şehir böyle kuruldu.