Bugün kafe, bar, tasarım mağazaları ve sanat galerileri ile bohem ve turistik bir semt sıfatını kazanan Galata ve çevresi aslında şehrin en eski ve birbirinden oldukça farklı kültürel yapılarına ev sahipliği yapan yerlerinden biri. Zaman zaman buralarda yürümek, özellikle hafta içi sabah saatlerinde, bir İstanbulluyu ya da bir ziyaretçiyi şehrin hiç bitmeyecek gibi süren keşmekeşinden alıp o zamanlara götürebiliyor, hele bir de bir İhsan Oktay Anar kitabını henüz bitirmişseniz.
Altıncı yüzyılda bir fener olarak inşa edilen bu meydanda onüçüncü yüzyılda Cenevizlilere ait bir koloni bölgesi olan Galata’nın merkezinindeki bu kule bugünkü hali ile inşa edildi. O günden bugüne şehrin göbeğinde taş duvarları, huniyi andıran kubbesi, demir çerçeveli balkonu ile ortaçağı anlatan bir masal karesi gibi hala size göz kırpar. Yapıldığı dönemde kulenin önü surlarla çevrili idi, surların önünde de savunma sisteminin bir parçası olarak hendekler vardı. Bugün kulenin etrafındaki sokaklardan bazıları ismini bu hendeklerden almışlar; Lüleci Hendek sok., Büyük Hendek sok. gibi. Galata’nın dönemin Yahudi azınlığının kimliğinde Balat bölgesi kadar önemli bir yeri olduğu Neve Şalom Sinagog’unun burada olmasından anlayabilirsiniz. Ayrıca dönemin Yahudi ailelerinden Kamondo ailesinin yaptırdığı birçok bina, meşhur merdivenler de dahil yine Galata’da bulunuyor.
Kuleden çıkıp İstiklal Caddesi’ne doğru yukarı çıkmaya başladığımızda Yüksek Kaldırım diye bilinen bugünkü adı ile Galip Dede Caddesi üzerinde-ismini Şeyh Galip’ten alıyor- yer alan Galata Mevlevihanesi’ni geziyoruz. Divan şiirinin son büyük şairi ve 3. Selim’in yakını Şeyh Galip ile birlikte birçok dervişin mezarının yer aldığı bahçede ayrıca kapalı bir alanda ‘susmuşlar’ denilen mezarlık var ki burada 17. yüzyılda Osmanlı’ya sığınan ismini değiştirip Müslüman olan Fransız asker Comte de Bonneval’ın mezarı da yer alıyor. Bahçeyi geçip ahşap evin içine giriyoruz. Burada Osmanlı döneminde doğan bir çok tarikata dair bilgiler, tekkede yer alan odalar, dervişlerin yaşamına dair mizansenler ve son olarak sema töreninin yapıldığı ‘sahne’ var. Aslında Sema töreni dervişlerin vecd anını izleyenlere göstermenin çok ötesinde bir anlama sahip olsa da günümüzde aldığı hal bu anlamdan oldukça uzak.
Galata’nın bitip de Tünel meydanın başladığı yerden tekrar aşağıya inip Galata kulesinden bu defa deniz kenarına doğru Karaköy’e doğru ilerliyoruz ve günümüzün çağdaş sanat galerini gezmeye başlıyoruz.