Akasaka Mitsuke istasyonundan Ginza hattı ile kuzeydoğuya doğru ilerliyoruz, Ryogoku durağında iniyoruz, istikamet Edo Tokyo Müzesi, neyseki metro durağından itibaren tabelalar ile gösterilmiş, yoksa buralarda yol bulmak bir mesele.
Müzeye girer girmez oyuncaklardan yapılmış eski Tokyo’nun içine girmiş gibi, çocuksu bir neşe kaplıyor içinizi. Tahtadan bir köprü, eski kentin replikaları ahşap evler, saraylar, oyuncak insanlar, bu iki katlı kocaman müzede Edo döneminde Tokyo’nun nasıl olduğuna dair bir resim çiziyor ve siz bu resmin içinde geziniyorsunuz. Gönüllü bir rehber bizi gezdiriyor. Edo dönemi 1600’dan 1868’e dek süren yaklaşık 250 yıllık istikrar dönemi.
Tokyo: Ta (u) kyo, doğunun başkenti demek, asıl başkent Kyoto: Kyo To capital city anlamına geliyor (to şehir).
Dönemin sosyal hiyerarşisi şu şekilde sıralanmış: Tennou- kral, Shogun- general ve samurai- savaşçılar, Daimyo- japon federal yönetici… Bizdeki Osmanlı imparatorluğu döneminin padişah, sadrazam, yeniçeriler, bey şeklinde devam eden geleneksel imparatorluklarda benzer şekilde işleyen sosyal katmanları düşünüyorum…
Bugünün Tokyosunda Edo döneminden kalma tarihi yapılar pek yok, önce büyük yangında, sonra 2. dünya savaşında birçok yer yok olmuş, sadece Ulusal Saray’ın bir kısmı gezilebilir… dolayısıyla bu müze canlandırma bir tarihi Tokyo şehrini oldukça eğlenceli bir şekilde sizin önünüze getiriyor.Müzenin bir kısmında 20. yüzyıla ait gündelik yaşantıdan objeler sergilenmiş, endüstri devriminin insanların yaşantısını, evlerini, giyimlerini nasıl değiştirdiğini gösteren ev aletleri, giysiler, 2. dünya savaşında bombalanan şehrin videoları oldukça sarsıcı… Ve savaştan yenik çıkmış bir ülkenin bu kadar kısa sürede dünyanın en güçlü ülkelerinden biri haline gelmesi, ve başkent Tokyo’nun kendini bu kadar kısa sürede, onca felakete, depremlere rağmen yenileyebilmesi.