Tam adı, Cartagena de Indias, kısaca Cartagena. İspanyol sömürge tarihinin başlaması ile birlikte bir liman şehri olarak 1533 yılında kurulan etrafı duvarlarla örülü bir eski kartpostal şehir. Havana’nın sahil şeridine vuran dalgalarıyla Malecon’unu andıran bir havası var. Okyanustan gelen Karayip esintisi, günün her saati, bir özgürlük havası da estiriyor. Buraya ayak bastığım ilk dakikadan itibaren bana bir film setindeymişim hissi yaratan şey bu olsa gerek. Şehrin duvarların beni başı sonu belli, derli toplu bir hikayenin içine alması gibi bir durum. Nasıl bir yönetmen size nerde duracağınız, ne söyleyeceğinizi dikte ediyorsa, bu şehirde ayaklarınızı serbest bırakıp gittikleri yeri izlemeniz yeterli. Bir meydan başka bir meydana çıkacak, bir sokakta gördüğünüz kapıların daha da güzelini başka bir sokakta göreceksiniz, kahve içeceğiniz herhangi bir yeri sevmemeniz, fotoğrafını çekmek istemeyeceğiniz bir köşeye rastlamamanız mümkün olmayacak. Eski şehre girmek için Torre del Reloj denilen saatli kulenin olduğu kapıdan geçiyorsunuz. Sağ taraf sizi Plaza de Madrid’e, sol taraf ise Plaza de las Aduanas’a götürüyor. Şimdi meydanları keşfe çıkalım.