M.Ö. 3. Yüzyılda Attalid Hanedanlığı döneminde kurulmuş, 281-133 yılları arasında Bergama Krallığı’nın başkenti olmuş, antik çağın önemli şehirlerinden Bergama denizden 26 km içeride, bugünkü Bergama ili içinde yer alıyor. Örenyeri Asklepion ve Akropol olarak 2 bölüm halinde gezilebiliyor, ayrıca şehir merkezindeki Bergama Müzesi’nde antik kente ait diğer kalıntılar yer alıyor. Bergama şehri sırasıyla Helenistik, Roma, Bizans ve Osmalı dönemlerinden geçerek, 19. Yüzyılda büyük kısmı Almanya’ya kaçırılarak bugüne ulaşmış ve bugün hala önemini koruyan bir Unesco Dünya Mirası bölgesi (Ege’de yer alan diğer antik şehirler Afrodisias, Efes ev Hierapolis gibi).
Örenyerinin ilk kısmı Asklepion Roma döneminde bir şifa merkezi olarak gelişmiş, hastaların rahip hekimlerce tedavi edildiği bir yer olarak nam salmıştı. Asklepion Kutsal Mahalli ismini iyileştirici güce sahip tanrı Askpelius’tan alıyor. Bizim anladığımız anlamda aslında modern bir hastane denilebilir. Rahip hekimler ruh hastalarını derin bir uykuya elverişli ortamı sağlayan uyku odalarında uyutur, rüyalarını yorumlardı. Sıcak, soğuk ve çamur banyoları ile güneşlenme teraslarından oluşan alanlar vardı. Tepesinden güneş ışığının girdiği yuvarlak yapılarda hastalar konaklar iyileşene kadar çıkmazlardı. Modern tıptaki yılan miti ve sembolünün doğduğu yer burasıydı.
Askpleion’dan yaklaşık bir km uzaklıkta tepede yer alan Akropol kısmında ise dik bir yamaçta yer alan tiyatro ve tapınaktan kalan parçalar yer alıyor. Dünyaca ünlü Zeus Altarı’nın neredeyse tamamı bugün Berlin’deki Pergamon Müzesi’nde sergileniyor. 19. Yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı döneminde yol inşaatı için görevlendirilen Alman mühendis Carl Humann Bergama şehrine ait frizlerden parçalar bulması üzerine yaklaşık yirmi sene boyunca Zeus Altar’ının neredeyse tamamını Berlin’e taşıdı. Bugün altarın bulunduğu yerde kalan birkaç parça dışında tapınağın neredeyse tamamı maalesef Berlin'deki müzede sergilenmekte.
Roma döneminde inşa edilen Yedi Kilise’den biri olan Pergamon antik kenti bugün hala Hristiyanlar tarafından kutsal kabul ederek ziyaret ediliyor.
Ören yerini gezdikten sonra şehir merkezindeki Bergama Müzesi’ni de es geçmemenizi ve biraz ilerideki Çınaraltı kahvesinde yüz yıllık çınarın altında kahvenizi yudumlamanızı öneririz.