İngiltere merkezli Hay Festivali’nin Latin Amerika’daki uzantısı Cartagena de Indias Hay Edebiyat Festivali yakınlarda yapıldı. Gelecek vaad eden kırk yaşınının altında otuz dokuz Latin Amerikalı yazarın ismi açıklandı ve birçok festival etkinliğinde yer aldılar. Bu yazarlar kırk yaşını geçmemiş, yayınlanmış en az bir kitabı olan, Latin Amerika’nın on altı ülkesinden seçilen genç yazarlar, Latin Amerika’nın ‘yeni’ sesleri, ‘yeni’ hikaye anlatıcıları.
Kolombiya gibi bir ülkede ya da Latin Amerika ‘boom’unu yaşamış bir kıtanın başka herhangi bir ülkesinde genç bir yazar olarak kendi sesini duyurmak zor olsa gerek. Marquez, Cortazar, Fuentes, Llosa, Nobel ödüllü yazarlar, ülkelerle özdeşleşmiş hikayeler… Kolombiya özelinde ülkenin artık markası haline getirilmiş ‘büyülü gerçeklik’ tanımı gezginler kafasına öyle bir işlenir ki Marquez’in nasıl da Karayiplerin bir köyünden çıkıp herkesin okuduğu bir roman yazabilmesine şaşıranlar Cartagena’da yaşadığı evi ziyaret eder, Yüzyıllık Yalnızlık kitabında anlatılan hikayedeki gerçeküstü öğeleri, yatağından havaya kalkarak uçan gelini hatırlayarak, yazarın bu küçük şehrin kapılarının ardında yaşayanları nasıl hikayeleştirdiğini düşünerek sokakları arşınlar.
Peki ya sonrası, Kolombiya’nın kanlı tarihi, iç savaşı, uyuşturucu ticareti ile özdeşleşmiş yakın tarihi, bu olanları hangi kitaplardan öğreneceğiz?
2007 senesinde açıklanan Bógota 39 isimlerden biri Juan Gabriel Vasquez idi. Bugün romanları birçok dile çevrilen, ödüllü yazarın romanları Kolombiya’nın dışında yazılmış olsa da romanlarında ülkesi hep var. ‘Costagua’nın Gizli Tarihi’ romanında Kolombiya’nın iç savaşının köklerine ineriz. Kolombiya İspanya’dan bağımsızlığını kazanıp da kendi kaderini tek başına çizmek üzere yola çıktığında toplumsal olarak iki ayrım belirir: muhafazakarlar ve liberaller. Bir baba-oğul hesaplaşması arketipinden yola çıkılır romanda. Baba idealis,i liberal, doktor, Bogota’da tıp ilminin gelişmesi için Kilise tarafından günah addedilen ölü bedenlerin incelenmesine karşı tren rayında çalışırken ölen Çinli işçilerin bedenlerini satın alır tıp ilminin gelişmesi uğruna. Kafasındaki idealde Kilise’ninkinden farklı bir Kolombiya vardır. Panama’ya gider, Panama’nın önceden Kolombiya’nın bir parçası olduğunu da böyle öğreniriz. Burada ikinci nesil oğul babasının hayatını mahvettiğini düşündüğü tüm bu savaş ve siyasetten uzak durmaya çalışarak kendine izole bir hayatı seçmeye çalışsa da kendi kaderi de bu savaş ile şekillenir.
Bir diğer romanı 'Düşen Şeylerin Gürültüsü’nde - Alfaguara ve Dublin Edebiyat ödüllerini alan kitabı- Kolombiya’ya sosyal sorumluluk projesi gelen idealist genç bir Amerikalı kadın, bir ‘üçüncü dünya’ ülkesinin köylerinde fakirliği ve eğitimsizliği sona erdirmek için kendince bir adım atan ve yine idealleri uğruna kendine bir kader çizmeye çalışan karakter aşık olur, bir Kolombiyalı ile evlenir. Kocası ailesi için refah içinde bir hayat kurmaya çalışırken kendini uyuşturucu ticaretinde taşımacılık yaparken bulur. İdealist kadın kaderin ironisini ve tüm hayal ettiği şeylerin yok oluşunu acı bir şekilde anlar. Meşhur Narcos’un hayvanat bahçesini ve her Kolombiyalı çocuğun buraya küçükken yaptığı ziyaret ile hafızalarında oluşan bu karaktere ait fikri de romandan ediniriz.
Ve anlarız ki şartların insanın iradesinin önüne geçen gücü bu topraklarda belki diğer yerlerde olduğundan daha fazla. Ülkenin yaşadığı iç savaşta ölen sekiz milyon insanın acısını düşündüğünüzde, her bir kurbanın kendi ailesi, hayat hikayesini hayal ettiğinizde, şiddetin bu topraklarda nasıl da içselleştirildiğini anlayabilirsiniz.
Edward Said’in Batılıların Doğu’yu kategorikleştirmek için kullandığı ‘Orientalizm’ terimini bu topraklar için de kullanıp ‘kuralsız, hukuksuz, şiddet dolu’ diye tanımladığımız bu kıtayı, insan hikayelerini okuyup farklı bir şekilde anlamaya çalışabiliriz; onu yaşayan, dönüşen bir yer olarak görerek en iyi hikaye anlatıcılarının neden buralarda doğduğu ile ilgili bir fikir edinebiliriz. Acının sadece anlatılarak azaldığını farz ederek.