Buenos Aires’ten El Calafate’ye olan üç saatlik uçuşun sonunda alçalmaya başlarken birkaç günlüğüne tanık olacağımız bu coğrafyaya dair ilk işaretler: ağaçsız kahverengi dağlar, dağların arasında vadilerde erimiş buzların oluşturduğu ufak gölcükler, yanıbaşına iniş yaptığımız kocaman turkuaz mavi bir göl, bomboş, uçsuz bucaksız topraklar, sonsuza kadar uzanırmış gibi görünen bir genişlik.
Dünyanın sonu diye bilinen, iki ülkenin, Arjantin’in ve Şili’nin paylaştığı bu toprakların Batılı kaşiflerce bulunması 16. yüzyıl; 18. ve 19. yüzyıllarda bilim adamları bu coğrafyayı, canlılarının, faunasını araştırmak için geliyorlar. Antartika ve Grönland’dan sonra dünyanın en büyük buzulları burada bulunuyor. Gezginler içinse bilimsel araştırmadan çok biraz ütopik çağrışımları olan bir yer. Patagonya bugünkü gibi ‘ulaşılabilir’ bir turizm beldesi olmadan çok önce, hala bugün de biraz, medeniyeten uzak yaşamayı tercih eden, bir nevi kendine gönüllü bir sürgün hayatı seçmiş insanların yeri.
Burada bulunduğum birkaç gün boyunca tanıştığım her kişide, otelin resepsiyonisti olsun, kitapçıda çalışan Buenos Aires’in metropol hayatından kaçmış genç çocuk olsun, hepsinin yüzünde imrenilesi bir dinginlik belirtisi ifade görüyorum. Gereksiz bir telaşı arkada bırakmış gibiler. Sanki bu dünyanın işleri sen telaş etsen de etmesen de oluyor der gibi bir ifadeleri var. Dağın yanı başında yaşamanın ve milyonlarca yılda oluşmuş ve hala oluşmakta olan bir doğanın içinde kendi insanlık hallerinin farkında olduklarını, ve bunu dile bile getirmeye gerek duymayışları düşündürüyor beni.
Arjantin tarafındaki Patagonyanın belli başlı iki şehri dünyanın en güney ucunda bulunan Ushuaia ve buzulların olduğu milli parklara yakınlığı dolayısıyla benim ziyaret ettiğim El Calafate. İkisi de Buenos Aires’ten 3-3,5 saatlik uçuşlarla ulaşılabiliyor. Ushuaia ve El Calafate arasında da direkt uçuşlar mevcut. El Calafate’de bulunan Perito Moreno, Upsala ve Spagazzini buzulları milli parklar içinde yer alıyor. Ayrıca Şili sınırları içinde yer alan Torres del Paine Parkı’nı da ziyaret edebilirsiniz. Bölgede birçok insanın yaptığı gibi organize turlara katılabilir ya da kendiniz araba kiralayarak bu milli parkları ziyaret edebilirsiniz. Fiyatların pahalı olması başta sizi düşündürse de buraya gerçekten gelip dünyanın sonunda olduğunuzu anladığınızda, ve bu doğa harikası yerleri korumak için onlarca insanın çalıştığını ve size ziyaretinizde eşlik ettiğini gördüğünüzde fiyatların yüksek olması size haklı görünecek.
Buzul mavisinin birçok tonu sizi büyüleyecek ve muhtemelen burada her geçirdiğiniz gün hayatınızda gördüğünüz en güzel yerin burası olduğuna sizi ikna edecek.