14. İstanbul Bienali sergi mekanlarını tüm şehre yayarak Büyükada’yı da ‘Tuzlu Su’ kapsamında dahil etti. Büyükada’daki Grand Budapest Hotel filminden fırlamış gibi duran Splendid Otel, Mizzi Köşkü (1930-40 yılları arasında San Remo Oteli olarak hizmet vermiş), Troçki’nin yaşadığı ev (Yanaros Köşkü) sergi mekanlarındandı. Splendid otelde işi sergilenen Güney Afrikalı sanatçı William Kentridge ve Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk burada Bienal kapsamındaki bir söyleşide sürgünde olmaktan ve balık tutmaktan bahsettiler. Söyleşi oldukça ilginçti. Yaratım sürecini, kendilerinin birinci elden deneyimledikleri bir şey ortaya çıkarma, bir kitap, bir film, bu süreci aynı balık tutmakta olduğu gibi bir bekleme, bekleyiş süreci olarak tarif ettiler. Troçki Sovyet Rusya’sından ihraç edildikten sonra zorunlu olarak birçok ülkede yaşadı, son ikameti Meksika’ya gitmeden önce de Istanbul’da Büyükada’da dört sene oturdu, yaşadığı ev, bugün yıkık dökük halde ziyaret ettiğimiz bu ev… Sürgüne olmak bir bekleyiş hali, ama bu bekleyişin en önemli özelliği belki de neyi beklediğini bilmemek: buradan ayrılmayı mı, asıl ülkene geri dönmeyi mi, seni kabul edecekleri ve neresi olduğunu bilmediğin başka bir ülkeyi düşlemek mi? Balık tutmak ile, küratör Bakargiev’in tanımladığı gibi hem zamanı yavaşlattığı ölçüde barışçıl, hem de öldürmeyi hedeflediği için vahşi bu eylem ile sürgünde olmanın ilişkisi nedir? Pamuk mikrofunu alıyor ve diyor ki, balık tutarken beklediğimiz şeyin o ne olduğunu bilmediğimiz karanlık suyun altından çıkacak şey olması gibi yazarken de nasıl sonlanacağını bilmediğimiz, karakterlerin başlarına neler geleceğinden ve başlarına gelecek bu şeylere ne tepki vereceklerinden emin olmadığımız o hikayenin sonu gibi bir bilinmezlik, bir görünmezlik içinde oluruz. Hemingway mesela, yaşlı adam ve denizi yazmıştır ve insanlar bu hikayenin balık tutmakla ilgili bir hikaye olduğunu sanırlar, oysa ki son derece otobiyografik bir romandır, Hemingway kendi akıbetine cevap aramaktadır, icinde bulunduğu buhrandan çıkacak mıdır, sabretmek yeterli midir. Gerçekten de beklerken asıl beklediğimiz nedir?