Yeni Zelanda’nın Güney Adasının en tanıdık manzaralarından birisine ev sahipliği yapan Tekapo ufacık bir kasaba. Ufak boyutuna rağmen gölün hemen kenarında konuşlanmış ve hayliyle fotojenik olan Good Shepard Kilisesi ve Kasım ayında açan lüpenleriyle Tekapo fazlasıyla ilgi görüyor. Yeni Zelanda’nın maalesef depremlere gebe şehri Christchurch’den hareket eden otobüsümüz dört saatlik bir yolculuk sonrası Tekapo’ya varıyor. Sabahtan itibaren hava kapalı olmasına ve hava durumu da gün boyu yağmur göstermesine rağmen Tekapo Gölü uzakta görünür görmez şoförümüzü de şaşırtacak şekilde güneş açıyor. Ben de heyecandan yerimde duramaz hale geliyorum. Sonbahar renkleri ile donanmış ağaçların gölü de arkalarına aldıkları Tekapo manzarası harika. Tekrar yağmur yağar korkusuyla neredeyse valizlerimi ulu orta bırakıp, fotoğraf çekmeyi düşünüyorum. Neyse ki mantık üstün geliyor, güzel konumuna inanamadığım YHA Tekapo Hostel'ine valizlerimi bırakıyorum. 15 yıl sonra ilk defa tekrar hostelde kalacak olmaktan dolayı bazı çekincelerim olsa da, tertemiz olan YHA Tekapo gezi boyunca kaldığım en güzel manzaralı mekan da oluyor. Normalde hostele on dakika mesafedeki Good Shepard Kilisesine yürümem fotoğraf duraklamalarıyla neredeyse iki saat sürüyor. Bu küçücük kilise sıklıkla düğünlere ev sahipliği yapıyormuş. Kilise içinde fotoğraf çekmek yasak – ancak kapıdan içeriyi görüntüleyebiliyorsunuz - tabi kilisenin boş bir anını bulabilirseniz! Akşam için kasabanın şöminesiyle en sıcak gözüken restoranı Tinplate’de akşam yemeği yiyorum. İyi ki de burayı seçmişim – yıllar önce bir AFS öğrencisi olarak kaldığım Chicago’nun küçük banliyösü Downers Grove’da yaşamış iki Amerikalı ile de tanışıyorum. Tekapo çok güzel bir kasaba, benim için güzel anıları tekrar anımsamamı sağlayacak tesadüflere de ev sahibi.