Doğa odaklı seyahatlerin tek sorunu seyahatinizin güzelliğinin tamamen hava durumuna bağlı olması. Bu seyahatimde şansıma hava bana iyi davranıyor – Mt. Cook yazın olmayan güzellikte bir hava ile beni karşılıyor. Hava sayesinde normalde ziyaretçilere yüzünü göstermekte çekingen olan Mt. Cook’u da iki gün boyunca doya doya seyredebiliyorum. Mt. Cook Ulusal Parkı doğrudan oteller bölgesinde erişebileceğiniz bir çok parkura ev sahipliği yapıyor. Araba kiralamamış olduğum için bu benim hayatımı fazlasıyla kolaylaştırıyor. İlk gün parkurun sonunda sizi turkuaz mavisi bir gölün karşıladığı kısa ama kısmen dik olan Kea Point rotasını gerçekleştiriyorum. Yolculuk da içeren bugün için gayet tatmin edici bir rota. Beni esas sürpriz ise akşam bekliyor – “Dark Sky Reserve” içerisinde yer alan Mt. Cook Ulusal Parkı hayatımda görmediğim sayıda yıldızla sarılmış durumda. Bu kış görme şansını bulduğum Kuzey Yıldızlarından dahi daha etkileyici benim için bu manzara. Yıldız fotoğrafçılığı konusunda hiçbir deneyimim olmasa da hemen internetten teknik araştırmaları yapıp neredeyse saatlerce yıldızları fotoğraflamaya çalışıyorum. Gece hava çok soğuyor, Avustralya’da hiç kullanılmadığım ama yanımda taşıdığım kış montları demek ki bu anlar içinmiş. Heyecandan gece çok az uyuyorum. İkinci gün ise rota ünlü Hooker Vadisi yürüyüşü. Yürüyüşün benim için en güzel yanı üç adet asma köprü içermesi. Çocuk gibi köprülerden defalarca geçiyorum. Rotanın karşınıza Mt. Cook’u aldığınız bölümünde ise neredeyse fotoğraf makinenize el atmadan adım atamıyorsunuz, kolay bir parkurda sizi sürekli Yeni Zelanda’nın en yüksek dağı Mt. Cook izliyor. Mt. Cook şüphesiz Yeni Zelanda’da en çok sevdiğim bölge oluyor.