Stockholm her ne kadar Türkiye’den başlayan seyahatlar açısından Avrupa rotaları arasında uzak kalanlardan birisi olsa da, hem Cuma akşamları iş çıkış saatine uygun hem de Cumartesi sabahları erkenden olan uçak seferleriyle saat farkını da dikkate alınca üç günlük uzun bir haftasonunda kolayca ziyaret edilebilecek bir şehir.
Stockholm’ün kendisi gibi stil sahibi havaalanı Arlanda’dan şehrin merkezine muhakkak metroyla gitmenizi öneririm. Yirmi dakikada merkeze varmakla birlikte, daha ilk anda ceplerinizi boşaltmamınız için de iyi bir alternatif. Her daim yanınızda kalın bir kıyafet taşımanızda fayda var. Bu Kuzey şehri kışın tahmin edileceği üzere oldukça soğuk olmakla birlikte, kimi zaman yaz aylarında dahi üşütebiliyor.
Stockholm maalesef tüm İskandinavya için de geçerli olduğu üzere oldukça pahalı bir şehir. Seyahatlerimin birisinde merkezdeki oteller yerine Stockholm’ün hemen dışında ve trenle ulaşabileceğiniz bir banliyö otelinde kalıp, aradaki farkla daha güzel mekanlarda yemek yemiştim. Bir başka seyahatte ise hem tasarım anlayışı hem de mimarisiyle Stockholm’ün özeti diyebileceğimiz Nobis Otel’de konaklamıştım. Kesinlikle öneririm.
Stockholm’un tarihi adası Gamla Stan şehri ziyaret edenler açısından en çok tercih edilen seçenek olsa da, ben hem kalabalıklardan kaçmanız hem de Stockholm’lülerin de daha çok tercih ettiği kafe ve mekanlarına gidebilmeniz için Gamla Stan’ın dışında kalmanızı öneririm. Şehir çok da büyük değil, hemen hemen her bölgeden Gamla Stan’a en fazla yirmi dakikada yürüyebiliyorsunuz zaten. Müzeler ve kafelere ek olarak, Stockholm’de gerçekleştirebileceğiniz en güzel aktivitelerden birisi, birbirinden farklı tasarımlarla renklendirilmiş metro durakları! Metro duraklarında gezi mi olur demeyin – pişman olmayacaksınız. Öyle ki National Geographic yarışmalarında dereceye giren bazı fotoğraflar bu metro duraklarında çekilmiş.